Otomobil, özgürlüğün sembolü, kişilik artırıcı, penis ikamesi otomobil hesap vermelidir burada. Colin Cremin
Ölmeden önce 
Trafik kazalarının nedenleri ve ulaşım politikası konusunda hemen okunması gereken ilk on dört kitap : 6 
1-Otomobilin Ekolojisi Peter Freund-George Martin
2-İnsan ve Otomobil, Erdoğan Özkale
3-Türkiye’de Trafik Kazaları Gerçeği 1-2Osman Öztürk
4-Kırmızı Işıkta Son Tango, Cengiz Hortoğlu
5-Ulaştırmanın Sefaletinden "Canavar" RetoriğinePervin Erbil
6-Modernizm, Otomobil Kültürü ve Reklam, Serpil Aygün Cengiz
7-Ve İnsan Otomobili Yarattı, İlya Ehrenburg
8-Yürümeye ÖvgüDavid le Breton
9-Enerji ve Eşitlik, Ivan Illich
10-Hayatımız Trafik ('Trafik Canavarı' Neyi Gizler?)İbrahim Akyürek
11-Yavaşlık Milan Kundera
12-Oto-mobil: Bir Röntgen Denemesi (Cogito dergi-Sayı 24)
13-Otomobil Virüsü, Hermann Knıflacher  
14-Türkiye Karayolu Güvenliği (Dünü, Bugünü ve Hedefleri), Gürdoğan Doğrul

2022


2025


Fransa 1973, Eylem, Belgesel

Mazamet, ville morte (Fransızcada Mazamet, ölü şehir) 17 Mayıs 1973'te Fransa'nın Güneybatısındaki Tarn ilindeki Mazamet'te gerçekleşen bir yol güvenliği farkındalık kampanyasıdır. Şehrin 16.610 sakini, bir önceki yıl Fransa'da yol kazalarında ölen 16.500 kişiyi sembolize etmek için birkaç dakikalığına sokaklara uzandı. Bu, ülkede yol ölümleri açısından rekor bir yıldı. Fikir, ORTF gazetecisi Michel Tauriac'ın fikriydi . [ 1 ] [ 2 ] Comité interministériel de la sécurité routière'in (Bakanlıklar Arası Yol Güvenliği Komitesi) desteğiyle, bir önceki yıl ülkenin yol ölümlerini görünür şekilde sembolize etmek için kuruldu. [ 2 ] Operasyonun belgesel filmi Mazamet, la ville rayée de la carte ("Kasaba haritadan silindi") Guy Seligmann tarafından yapıldı ve televizyonda yayınlanarak büyük beğeni topladı. [ 1 ]
    Haritadan Silinen Şehir Mazamet filmi , 1 Haziran 1973'te Channel 1'de yayınlandı. Görsel-işitsel iletişimde büyük bir atılımdı. Film izleyicileri şok etti ve görüntüleri tüm dünyaya yayıldı.

Ertesi yıl, trafik kazalarında ölümler 1952'den bu yana ilk kez azalacak ve 2021'de 2.944 ölüme ulaşacak...



 

Trafik Kitaplığı

Claude Serres - Fransa

Trafik Kitaplığı 13 Yaşında!

Zonguldak’ta 26 yıldır kültür sanat ortamı sunan Sergi Odası 2012’de Karayolu Trafiği Can Güvenliği Kitaplığı oluşturdu. Sonrasında trafik cinayetlerine karşı sanatı yardıma çağırdı ve “Hayatımız Trafik” başlığı altında bir dizi kültür-sanat programı hazırladı. Program aynı zamanda sanatçılara, akademisyenlere, gazetecilere trafik kazalarında yaşanan acılara dikkat çekmeleri için bir çağrı niteliği taşıdı.

Konusunda güncelliğini korumasıyla ülkemizde tek olma özelliğini taşıyan Kitaplık; kitap, dergi, fotoğraf, DVD film, gazete kesikleri, afiş ve farklı konulardaki sergi paketlerinden (kitap kapakları, karikatür, fotoğraf) oluşuyor.
Claude Serres - Fransa
İlk kez 2012 yılında Zonguldak'ta Sergi Odası tarafından düzenlenen "Hayatımız Trafik" Etkinlikleri "Trafik Mağdurlarını Anma Günü" çalışmalarının paralelinde yapıldı. Dünyada her yıl Kasım ayının üçüncü pazarı gerçekleşen "Trafik Mağdurlarını Anma Günü" 1993'den bu yana Avrupa Trafik Mağdurları Federasyonu (FEVR) tarafından düzenleniyor.

Federasyonun bir açıklamasında, Avrupa'da her yıl 15 yaş altında bulunan 1100 çocuğun trafik kazalarında hayatını kaybettiği, 100 bin çocuğun ise ciddi bir şekilde yaralandığı belirtildi. Yine bu açıklamaya göre Dünyada trafik kazalarında ölen 1 milyon 300 bin insanın beşte birinin yaşı 15'in altında çocuklar. Federasyon bu açıklamayı 14 Mart 2012'de İsviçre'de meydana gelen ve 22'si çocuk 28 kişinin ölümüne yol açan trafik kazasından sonra yaptı.

Kitaplığın kurucusu, fotoğrafçı Ibrahim Akyürek; kültür, sanat ve bilim çevresinin onlarca değerini karayolunda yitirmesine karşın yollarda işlenen cinayetlerin yazıya, araştırmaya, belgesele konu olmasındaki kaygı veren yetersizliğe dikkat çekiyor.

 www.67kentimiz1.blogspot.com

 67sergi@gmail.com

Zonguldak

15 Kasım 2025 Pazar:

     

15 Kasım 2025  Pazar:

Bundan 31 yıl önce, Kasım ayının üçüncü Pazarı, Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü olarak gündeme alındı. İlk on yıl boyunca Avrupa Karayolu Trafik Mağdurları Federasyonu (FEVR) ve ona bağlı uluslararası  kuruluşlar tarafından değerlendirilen bu özel gün, merkezi İngiltere’de olan RoadPeace tarafından 1993 yılından başlayarak yaygınlaştırıldı. Sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla dünyanın farklı noktalarında Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü toplantıları yapıldıDünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) üyelerinin desteği ile 26 Ekim 2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda “Dünya Karayolu Trafik Mağdurlarını Anma Günü” genel kabul gördü.

 SergiOdası

Karayolu Trafikte Can Güvenliği Kitaplığı 
2012-2025 : Zonguldak 
www.67kentimiz1.blogspot.com / Hayatımız Trafik

Fotoğraf Sergisi / Soğuksu Zonguldak


"Yönetenler için de kullanışlıdır canavar: Trafiğin sorumlusu bir türlü alt edilemeyen “Canavar”dır! Düşmanlar birer canavara dönüştürülür, uluslar şehitler üzerine yükseltilir. Açıktır ki canavarların ve ölülerin politik güçleri vardır." Mark Neocleous

Program / Zonguldak

Alaaddin Kara anlatıyor:

Zonguldak Madenci Anıtı  

Heykeltıraş Tankut Öktem'in yapıtını konu alan söyleşi Aralık 2025'de gerçekleşecek. Ülkemizin ilk madenci heykeli olan eser 1986'da tamamlandı. Birçok heykelde imzası olan Öktem'i 5 Aralık 2007'de İstanbul'da trafik kazasında yitirdik.

  

Orman satarak mı yanarak mı biter?

 

Orman satarak mı yanarak mı biter?

İstanbul Havalimanı’nın yapımı için ÇED raporuna göre 2,5 milyon ağaç kesildi. Kuzey Ormanları Savunması bu rakamın taşocakları, Kuzey Marmara Otoyolu da hesaba katıldığında 13 milyonu bulduğunu söylemiş, 6 bin 500 hektar diye de belirtmişti. 2014, 2015 ve 2018’de tüm Türkiye’de yanan orman alanını miktarı her yıl için 6 bin hektarın altındaydı. İstanbul Havalimanı için kesilen ağaç sayısı o yıllarda yangınlarda kaybettiğimizden fazlaydı.

Yanan ormanlara üzülüyoruz, kahroluyoruz ancak yıktığımız ormanlarla aynı duygusal bağı kuramıyoruz. İnsanlar bu ilişkiyi kurabilseydi bugün İstanbul Havalimanı, önünde milyonların gözyaşları içinde ağıt yaktığı bir türbeye dönerdi. Yeşil bir mezarlık misali. Tam tersine, milyonlarca ağacın kesildiği bu havalimanı, yanından geçen otoyol, o yolu Anadolu’ya bağlayan üçüncü köprü birçok insana ‘icraat’ diye anlatıldı ve insanlar bu ‘icraatlara’ oy verdiler. Çağımızda ne gördüğümüz bize ne anlatıldığına bağlı.

MDF ve Yonga Levha Sanayicileri Derneği bir sunumunda mobilya ve ağaç satışıyla Türkiye’nin 6 milyar dolarlık ihracata ulaştığından bahsederek övünüyor. 2000 yılında 2 milyon metreküp olan üretim kapasitesi 7 kat artarak 15 milyona çıkmış. Üretim kapasitesi artıyorsa kesilen ağaç sayısı da artıyordur. Zaten, “Orman Genel Müdürlüğü’nün üretimini artırması mobilya ve ağaç sektörlerinin büyümesinin arkasındaki en büyük itici güçtür” diyorlar. Orman yangınlarıyla kaybın giderek arttığı ve iklim krizi nedeniyle de artmasının beklendiği bu dönemde ağaçları kesip ihraç etmek sizce de yanlış bir politika değil mi?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay, 1984-2024 yılları arasında verilen izinlerle (maden, enerji ve turizm tesisleri gibi) 932 bin hektarlık orman alanının kaybedildiğini, 40 yıldaki izinlerin yarısının da 2021-2024 arasında verildiğini belirtmişti. Doğayı bir hiç, üstüne koyduğumuz her betonu yatırım gören anlayışı yıkmadıkça gerçekte ne kaybettiğimizi de anlayamayacağız.

  Orman yangınlarıyla mücadelede en az konuştuğumuz ama belki de en önemli konu ormanla kurduğumuz ilişki. Ormanların bu kadar risk altında olduğu bir dönemde insanı ormanı tüketmekten de vazgeçirmemiz gerekiyor. Orman manzaralı ev, ağaçların arasındaki turistik tesis, parka çevrilmiş ormanlık alan kavramları tarih olmalı. İnsan ormanda yerleşik oldukça elektrik kabloları, sigara izmaritleri, mangal külleri de ormanla tanışıyor. Madenler gibi sanayi tesislerine ormanda çalışma izni vermeyeceğimiz bir döneme girmeliyiz. Özellikle de ihracat amaçlı açılan madenler kırmızı listede olmalı. Endüstriyel hayatın bir parçası olmayı kabul etmiş de olsak gezegenin sınırları olduğu gerçeğini göz ardı ederek yaşayamayız. Kapitalizmin sınırsız tüketimi bizi yok oluşa götürüyor. Yanana üzülüp sattığımıza ve kestiğimize sevinecek bir durumumuz yok. 

Özgür Gürbüz    Birgün

                            


Temmuz 2025

19 Mart 2025 Çaycuma

6. Çaycuma Günleri
Ulusal Karikatür Yarışması; 
BİSİKLET
 Kaymakam Serkan Keçeli Kültür Merkezi 
 











 
F: İbrahim  Akyürek 

Oteller baronu

Kartalkaya yangını davasının yedinci günü… Eşini kaybeden Akişli: Oteller baronu Mehmet Nuri Ersoy da otel sahibi kadar cezalandırılmalı

Pelin Türkmen'in avukatlarından Bilsay Sarper Arslan da "Örtbas ettiğiniz, silmeye çalıştığınız tek bir belge, soruşturma izni verilmeyen kişilerin hepsinin peşindeyiz. Bu çürümüş irin olup akan rant düzenine artık bir can daha vermek istemiyoruz. Bu dava bizim son görevimiz. 'Türkiye artık ucuz ölümler ülkesi değildir' diyecek hakimler de buradadır" ifadelerini kullandı.
      

Yıl 2004, 22 Temmuz/ Şebekenin ilk toplu cinayeti: Pamukova tren kazası


  

Pamukova tren kazasını ve nedenini iyi tahlil etmiş bir müzik grubunun yaptığı bir şarkı. Sözleriyle kazaya ve arka planındaki sisteme eleştiri getiren Sakin grubu, şarkıya verdiği isimle aslında hırs ve iktidar çatışmalarında yok olup giden hayatlara vurgu yapıyor:  
Denek Hayatım. 
Ben sana söyledim hepten  ölürüm ben/
İnan dönüşü yok bu hız seferi/
Bak bu tren devrilir, bağırır bu raylar/
 O sahte o kart  düzene 
Bu sözlerle anlatıyor insan hayatını değersiz görerek, onu bir denek olarak kullanan düzeni. İlk albümleri olan Hayat’ın çıkış şarkısı da yine Denek Hayatım. Son yıllarda Türkçe’de yapılmış en iyi protest şarkının söz yazarıysa Onur Özdemir. 




Hızlandırılmış tren faciasında 18 yıl sonra karar Ocak 2022

 

22 Temmuz 2004 / Pamukova

     
Cinayete Çağrı, 2004, Haydarpaşa
Sustukça sıra sana gelmeyecek, keyfine bak!
İbrahim Akyürek, 2020
Şair Kemal Özer tarifini, tanımını çok önceden yapmıştı: “Örgütlü Sessizlik”
Kendi ilgi alanımdan örnek vereyim. Çuval dolusu fotoğraf derneği var. Kendine ilginç isimler takanlar da var. Bir zamanlar olması için çok uğraştığımız Fotoğraf Federasyonumuz bile var. Amatör fotoğrafçılık tarifine bile yakışmayacak bir şekilde yarışmaları azdıran, kuralları ile onaylayıp bir de para toplayan “örgütlü sessizlik”lerden bir tanesi. Kokmaz bulaşmaz, suya sabuna dokunmazlardan.
Amatör fotoğrafçı bile olsanız, çiçek-böcek fotoğrafı da çekseniz, fotoğraf çekim eylemi dikkat toplama çabası, içe dönme fırsatıdır. Sizi hayatın içine sürükler, eleştirel tutum almaya zorlar.
 
Herkes bilir, tarihi eserlerin orasında burasında uyduruk binalar, tanıtım tabelaları, kocaman elektrik direkleri vardır. Çoğunlukla bunların çerçeveye girmemesi için özel çaba gösterilir. Bir ara elektrik tellerini yok eden bir filtrenin beklenen icadı şakalara konu olmuştu aramızda. Yine o günlerde direkleri, telleri hatırlatarak, “Arada çekim açınıza bunları da sokun” diye Sabit Kalfagil’in yalvarırcasına seslendiğini bilirim.
“Susmamak, suya sabuna dokunmak” derken ağır siyasi konular akla getirilir, çekinilir, uzak durulur. Kalfagil’in uyarısı; Aziz Nesin’in, Vakıf çatısı altındaki çocuklarını anımsatarak “Onlara önce hayatı sorgulamayı öğretiyoruz” sözüyle aynı kapıya çıkar. Hele günümüzde, çıktığımız sıradan bir doğa gezimiz bile söylene söylene dolaşmamıza, kederlenmemize dönüşüyor. Kederlendirenler, öfkelendirenler fotoğrafa yansıyorsa nerede bunlar?
Çok az yansıyor, çünkü “ağır konulardaki” sansür, yasak, tehdit sadece muhatabı olanla sınırlı kalmıyor. Mesaj, tüm ötekiler (sözde uyanıklar) tarafından da alınıyor. Susarsan ya da sorup soruşturup içine atarsan sıranın sana gelmeyeceği sanki garanti sanılıyor.
Garanti mi dediniz!
22 Temmuz 2004’de Pamukova’da (Sakarya) 41 kişi öldü gitti. O yılların haberlerinden, sadece bir kadının itirazını, haykırışını hatırlıyorum.
41 kişiden, 80 yaralıdan kaç aile, kaç “örgütlenmiş sessizlik” çıkar? O yılların politik iklimini, seçim sonuçlarını akla getirirsek, ölenlerin çoğu kendi ölümlerine oy/onay vermişlerdi aslında. Cinayet yerinin (Pamukova ve şimdi güncellik kazanan Hendek de içinde) yakın tarihlerdeki seçim sonuçlarını merak edip taradım, siz de arayıp bir bakın.
Durum milletimiz için böyle. Akıl vermek, yürütmek kolay.
Peki, bu trenin bir vagonu geziye çıkmış ünlü-ünsüz, sustukça sıranın kendisine gelmeyeceğine inanan bir fotoğrafçı topluluğu, bir dernek tarafından tutulmuş olsaydı. Şu kadarı ölüp, bu kadarı sakat kalmış olsaydı!
+++
“Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı Susurluk Kazası (aynı araçta devlet-siyaset-mafya, 1996) sonrası, “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri süresince canlandı. O yıllarda gelecek beklentisi körelmemişti. Banka kartları arasında oynaşmak, tüketim azgınlığı, teknoloji yalakalığı, sanal dünyanın oynak ortamında bıktırırcasına gözlendiği gibi kendi suratına düşkünlük bugünkü kadar değildi. Şimdiyi, bulunduğumuz anı ölümüne yaşamanın teklif edildiği günümüzde bu sloganın işi bitti. Susunca, susarsak başımıza neler geleceği günlerimizi meşgul etmiyor artık. Gıda, çevre, doğa, sağlık üzerinden duyulan bireysel endişeler, korkular gelecek kaygısını içermiyor: “Endişe etmek için endişe” bence. Şirket ağzıyla konuşursak, oyun kurucuların niyetleri belli: Gelecek için endişe gerekiyorsa, bu bir ihtiyaçsa onu da biz piyasaya süreriz, formatlarız, paketleriz, para kazanır, o paraları çocuklarımıza yediririz…
Bütünsel, dayanışmacı, mücadeleci, sorumluluk alan, hesap soran, öfkeli toplumsal kaygıların yerine geçirilmiş, uydurulmuş, reklamcılık sisteminin parça parça piyasaya sürdüğü kullanışlı işler bunlar.
Turgut Özal’ın ”kan kardeşi” Margaret Thatcher’ın 1987’deki sözleri aklımızdan hiç silinmesin: “Toplum diye bir şey yoktur. Birey olarak erkekler ve kadınlar, bir de aileler vardır."           
Manav ve siyasetçi bir babanın kızı olan Thatcher, kendisine oy veren-vermeyen herkesi tek tek, küçük gruplar halinde yakalatıp piyasanın eline teslim etmeyi hedeflemiş anlaşılan.
Kamusallığın işini bitirmenin emri olan bu fikir analığı reklam sektörünün diline yapıştı. Silah, otomotiv, seyahat şirketleri ürünlerini, hizmetlerini satarken (dahası bizim İFSAK bile) şirket ağzıyla “aile” tanımı altında sesleniyor bize. Bıraktıkları aile ne biçim aileyse…
Temmuz 2020   F: İbrahim Akyürek
                         

Jota

Liverpool futbolcusu Diogo Jota trafik kazasında hayatını kaybetti

28 yaşındaki Portekizli kanat oyuncusu, İspanyol yayın kuruluşu Marca'nın bildirdiğine göre, Perşembe gecesi Zamora eyaletinde trafik kazaya kazası geçirdi ve içinde bulunduğu araç alev aldı.

Kaza, Sanabria yakınlarındaki A-52'de gerçekleşti. Portekizli futbol oyuncusunun kardeşi Andre Silva (aynı zamanda Liga Portekiz 2 takımı Penafiel'de oynayan bir futbolcu) Diogo Jota ile birlikte araçtaydı ve o da olay yerinde hayatını kaybetti.

Sason


Mereto Dağı Yolunda Araç Uçuruma Yuvarlandı 4 Ölü
 
Batman'ın Sason ilçesi, bugün öğleden sonra bölgenin en önemli tarihi ve inanç merkezlerinden biri olan Mereto Dağı'nda yaşanan elim bir trafik kazasıyla sarsıldı. Yüzyıllardır ayakta duran tarihi Meryem Ana (Surp Asdvadzadzin) Kilisesi'nin restorasyon projesi için bölgede keşif ve inceleme yapmak üzere yola çıkan bilirkişi heyetini taşıyan araç, dağın sarp ve virajlı yollarında kontrolden çıkarak şarampole yuvarlandı. Kazanın ardından bölgeye çok sayıda kurtarma ve sağlık ekibi sevk edilirken, ilk belirlemelere göre araçta bulunan 5 kişiden 4'ünün hayatını kaybettiği, 1 kişinin ise ağır yaralandığı öğrenildi.

Bölgenin kültürel mirasını yeniden canlandırmak ve turizme kazandırmak amacıyla atılan önemli bir adım, büyük bir faciayla gölgelendi. Tarihi bir yapıyı kurtarmak için hayatlarını riske atarak zorlu dağ koşullarında görev yapan uzmanların geçirdiği kaza, tüm Batman'da ve Sason'da derin bir üzüntüye neden oldu.

                           

2025 Nisan


 Kapitalizm emperyalizmdir, kapitalizm savaşsız, hegemonya düşmansız yapamaz…
 
Jean Jaurès’in dediği gibi, savaş kapitalizme içerilmiştir zira kâra ve rekabete dayalıdır. Sürekli büyüme, etki alanını genişletme zorunluluğu var. Genişleme ve yayılma da rakipler aleyhine mümkün. Yıkıcı rekabet ortamında her kapitalist, her kapitalist işletme ileriye doğru kaçmak zorundadır… Bana bu kadarı yeter, burada durayım diyemez…İşçileri daha çok sömürmek, daha çok doğal kaynağa, enerji kaynağına sahip olmak, bunu da rakiplerinden önce yapmak zorundadır… Fakat, ne kadar hileci yöntemlere başvursa da şiddete başvuramaz, zira şiddet tekeli, orduya ve polise sahip devlete mahsustur…

 Sanıldığı ve iddia edildiği gibi savaşlar büyük idealler uğruna yapılmaz… Yeni sömürü alanlarına, yeni pazarlara, yeni topraklara ve enerji kaynaklarına ulaşmak için yapılır… Tabii savaş sadece rakipleri etkisizleştirmek için de yapılmaz, savaşlardan hiçbir çıkarı olmayan, asıl bedeli ödeyen işçi sınıfını ve sol muhalefeti etkisizleştirmenin de bir aracıdır… Böyle bir gerçeklik söz konusuyken de ‘barışçı olmanın’ bir kıymeti harbiyesi olamaz… Savaşa karşı olmak, savaşları durdurmak örgütlü işçi sınıfının, yeryüzünün lanetlilerinin, bir bütün olarak ezilen ve sömürülen sınıfların,  politik mücadelesi ve müdahalesi olmadan mümkün değildir…

Savaş büyük yıkımlar demektir ve kapitalistler yıkarken de yıkılanı yeniden yaparken de kâr ederler, sermayelerini büyütürler… Zira savaş büyük insan kırımına, doğal kaynak ve alt-yapı tahribatına neden olur… Utanç verici olan bu durum, kapitalistler için yeni yatırım ve değerlenme olanakları demektir… Yıkılan her şey, işte, yollar, köprüler, tren yolları, konutlar, vb… yeniden inşa edilerek büyük kârlar sağlanır…   

 Fiktet Başkaya   Yeni Yaşam

      

John Heartfield

Fotoğraf:

fotoğraflar:
ibrahim akyürek
hayatımız trafik
Halil Altındere Sergisi, Galatasaray, İstanbul, 2019 
     


Uçak düşer, otomobil çarpar


 Trafiğe bağlı ölümler hakkında konuşma şeklimizi niçin değiştirmeliyiz?
Colleen Corcoran

Her şeyden önce, trafikte gerçekleşen hemen hiçbir yaralanma veya ölüm “kaza” değildir. Hemen hepsi daha iyi cadde ve sokak düzenlemeleri, hız tedbirleri ve sürücülerin temkinli hareketleriyle önlenebilir. Örneğin “uçak kazası”nda öldü demeyiz, “uçak düştü” veya “uçak çarptı” deriz. Çünkü buna neden olmuş olabilecek tüm etkenler, söz konusu bir uçak kazası olduğunda, gelecekte benzer bir trajedinin tekrarlanmaması için detaylıca araştırılıp incelenir.
Benzer bir süreç ciddi otomobil çarpmalarında da işletilmelidir. 
-Kazaya karışanların yetersiz veya açık olmayan trafik işaret ve sinyalleri nedeniyle kafası karışmış olabilir mi?
-Sürücü telefonuna bakıyor muydu veya hız yapıyor muydu?
-Yolun belli bir aralığında hız limitlerini düşürmek veya şerit genişliklerini düzenlemek gelecekte hıza dayalı ölümcül çarpışmaları önleyebilir mi?
 
Bir kez çarpmaların önlenebilir olduğu gerçeğini tanıdıktan sonra, yukarıdaki ve benzer soruları sormaya başlayabiliriz. Şimdi bu yazıyı okuyorsanız madem bundan sonra bir daha asla “trafik kazası” dememeye söz verin ve dahası öyle söyleyen diğerlerini de uyarın. 
Biz ne zaman “kaza” kelimesini bu bağlamda kullandığımız dilden çıkarırsak trafiğe bağlı can kayıplarının önlenebilirliği konusuna kaderci kültürel bakışı değiştirmiş olacağız.

Güvenli olmayan sokaklar annemi öldürdü.
Harekete geçme zamanı.
Colleen Corcoran